Neden Yeni Dış Politika Aracı ?

images (1)

Aşağıda bahsetmeye çalıştığımız konunun dağıtılmış şekilde verildiğini söyleyebilriz. Yani bahsedilmeye çalışılan konu çerçeveleri belirtilmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla konunun anlatımında bir dağınıklıktan bahsetmek mümkündür. İlerleyen zamanlarda daha toparlayıcı bilgilerle konu detaylandırılacaktır. Şimdi yapmaya çalıştığımız ülkemizde pek bilinmeyen bu konunun önemini vurgulama çabasıdır.

“Bilgi güçse,enformasyon devrimi toplumun geniş kesimlerinin erişebildiği bilgiyi,dolayısıyla gücü artırdı. Bugün bireylerin güç pastasından aldığı pay,geçmişe göre çok daha büyük. Bu durum devletlerin karşılaştığı/karşılaşacağı problemlerin aynı oranda büyük ve zor olması anlamına geliyor.”

Joseph S. Nye

Esasında konu ile alakalı belki uzun bir yazı yazmak gerekiyor ancak yazacaklarımızı daha rahat okunabilmesi açısından kısa tutmayı düşünüyoruz. Joseph S. Nye’ın söylediği gibi enformasyon devriminin bireylerin sahip olduğu gücü artırdığı biliyoruz. Özellikle demokratik ülkelerde bunun geometrik olarak arttığından söz edebiliriz. Peki bu güçten kastettiğimiz nedir? Dış politikada neden önemlidir?

Sistemsel olarak bireyler özellikle demokratik sistemde karar verme davranışında, karar vericileri etkileme potansiyeline sahiptir. Karar verici ister dış politika isterse iç politika olsun, geçmişten günümüze dikkate alması gereken aktörlerin sayısında bir artışla karşı karşıyadır. Dolayısıyla günümüzde karar verme davranışında alan genişlemiş ve karar vericilerin dikkate alması gereken hususlarda özellikle demokratik sistemlerde mevcut durumun yönetimi zorlaşmıştır. Bunu geçmişten kısa bir şekilde örnekle somutlaştırmak istiyoruz.

Türkiye, Osmanlı Devleti’nin devamı konumundadır. Osmanlıda son söz Padişaha aittir. Bu konuda halktaki ve Osmanlı bürokrasisindeki genel anlayış; padişah olmazsa nizam olmaz, insanlar birbirini yok eder. Bu nedenle padişaha mutlak itaat gereklidir; Kuran’da bunu emreder. Padişah istediği gibi yüksektekileri alçaltır; aşağıdakileri yükseltir.Tanrının zatına mahsus olan bu sıfat yani mutlak hakimiyet onda belirir. Fakat bu yetki adalet dairesinde kullanılmalıdır. Günümüz Türkiye’sin de ise halk kendini yönetecek kişileri seçimlerle belirler ve seçimlerden aldıkları oy oranına göre kendilerine anayasa ile sınırlı olmak üzere kendilerine bir takım yetkiler verir. Vatandaşlar parti kurabilir ve devlet yönetimine aday olabilir. Genel anlamda seçimler dışında farklı yollarla alınacak kararlara halk müdehale edebilir. Tabii ki bunlar anayasa ve bir takım yasalarla belirlenmiş ve sınırları oluşturulmuştur. Belirli bir amaç çerçevesinde bir araya gelen vatandaşlar parti kurarak,Sivil Toplum Örgütleri  gibi örgütlenmeler oluşturarak bir araya gelip güçlerini birleştirebilir ve bir araya gelmenin oluşturduğu etki ile görüşlerini gerçekleştirmek için seçimlere katılabilir, lobi faaliyeti gerçekleştirebilir, grev yapabilir. Halkın elindeki yönetime katılma gücü, ülkenin demokrasisiyle doğru orantılıdır. Yani özellikle seçimler dışında yönetime çeşitli yollarla katılarak alınacak kararları belirlemek için çalışma yapabilir. Örneğin İsviçre’de 100bin imza ile bir yasa yada anayasa hükmü önerebiliyor.  Sunulan öneri federal hükümet tarafından inceleniyor ve hukuka aykırılık belirlemezse halkoylamasına sunuyor. Referandumda kabul edilirse yasalaşıyor.

Demokratik bir devlette güç dağılımı bu şekilde bireye geçerken devletlerin bu gücün farkında olarak çeşitli yollarla bu gücü kullanıp, karşı ülkede her türlü çıkarını korumaya çalışacak eylemlere girişmesi beklenen bir durumdur. Güç dağılımında geçmişten günümüze bireylere geçen gücü ABD STKlar aracılığıyla kullanmaya başlamıştır. Bilinen en tipik örnek George Soros’tur. George Soros ilk vakfı olan Açık Toplum Vakfını 1979 yılında Newyork’ta,  Doğu Avrupa’daki ilk vakfı olan Avrupa Vakfı’nı 1983 yılında Macaristan’da kurdu. Bugün 30’u aşkın ülkede (Orta ve Doğu Avrupa, eski Sovyet ülkeleri  Guatemala, Haiti,Moğalistan,Güney Afrika,ABD,vs). Bu vakıfların ortak hedefi, açık toplumların gelişimini ve devamlılığını sağlayacak kurumların kurulması ve güçlendirilmesidir. 1994 yılında vakıflara 300 milyon dolar, 1995 yılında 350 milyon dolar, 1997 yılında 428 milyon dolar, 2000 yılında 494 milyon dolar para aktarılmıştır.14 Saros bu vakıflar aracılığıyla periferi ve yarı periferi ülkelerde etkili roller oynayarak bu ülkelerde siyasi, sosyal ve ekonomik alanda söz sahibi oluyor. Ukrayna’daki Turuncu Devrim ve Gürcistan’da ki Kadife Devrimin finansörlerinden biri olduğu iddia ediliyor.

Gücün unsurlarını bir araya getirerek politika aracı olarak kullanabilme yeteneğini Nye güç dönüştürme “power convensiyon” yeteneği olarak adlandırmaktadır. Bu noktada bireylerin sosyal medya üzerinden sahip olduğu ve karar verme mekanizmasında zaman zaman değişikliğe neden olabildiği gerçeğinden hareketle bu alanın diğer ülkelerce kullanılabileceğini söylemek sanırız yanlış olmaz. Özellikle Arap Baharı olarak adlandırılan süreçte Sosyal Medya’nın oynadığı rol, ülkemizde gerçekleşen gezi olayları sırasında yine sosyal medyanın oynadığı rol dikkate alınacak olursa.

Genel olarak çalışmalar, Sosyal Medyanın daha çok kamu diplomasisi aracı olarak görüldüğüne rastlanılmıştır. Ancak bu alanı ABD’nin “Smart Power” olarak olarak kullandığının delilleri mevcuttur. Smart Power; hem sert hemde yumuşak gücün her ikisinin bir araya gelmesi olarak özetlenebilir. Aşağıda ki örnekler bu alanı örneğin ABD’nin sadece bir yumuşak güç alanı olarak görmediğinin bir ispatı niteliğindedir.

-Dünya genelinde Sosyal Medyanın önemi Arap Baharı sırasında anlaşıldı ve Sosyal Medya üzerindeki tartışmalar, sosyolojik alandan siyasi ve uluslararası ilişkiler alanlarına kaymaya başladı. Ayaklanmalar sırasında göstericilerin ve muhaliflerin kullandıkları en önemli araç şüphesiz sosyal medyadır. Devletlerin sosyal medya kısıtlamaları ve yasaklamalarına rağmen, muhalifler bu kısıtlamayı aşmayı başarmışlardır. ABD’ de bu yasaklanmaları aşmak için bazı muhalif gruplara aktif yardım etmiştir. Amerika Hüsnü Mübarek iktidarının son günlerinde Mısır Hükümetinin interneti kapatmasının ardından çalışmalarına hız vermiştir. Buna göre herhangi bir parti ile ilişkisi olmayan New America Foundation adlı araştırma kuruluşunda, Açık Teklonoji İnisiyatifi’nin yöneticisi Sascha Meinrath; Kapatılması,kontrol edilmesi ve izlenmesi neredeyse imkansız olan bir sistem üzerine çalıştıklarını belirtmiştir. Bu çeşit çalışmalara dönemin Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton açık destek vermiştir. ABD Dış İşleri Bakanlığı tarafından verilen desteğin ifade özgürlüğü ve insan alanıyla sınırlı tuttuğunu ve ülkelerin iç işlerine karışmayı amaçlamadığını vurgulamasına rağmen ikisininde aynı şey olduğunu kabul etmek mümkündür. Dış İşleri Bakanlığından 2 milyon dolarlık ödenekle finanse edilen Bavul Projesi; örgü ağ teklonojisine dayanıyor. Bu teklonoji belirli bir merkez olmadan cep telefonu ve kişisel bilgisayarlar gibi görünmez internet ağı yaratabilecek. Bir ülke internet ağını yavaşlatmışsa, protestocular youtubea video yükleyemez ve facebooktan mesaj gönderemez. Bu teklonoji ile protestoculara bir fırsat verilmiş olacak.  Ayaklanmalar sırasında göstericilere karşı kullanılan aşırı gücün rahatlıkla kişiler arasında paylaşılabilmesi gösterilerin hızla artmasının sebeplerindendir. Şüphesiz ABD kendisine yakın olan muhalif gruplarla işbirliği yapmıştır ve bu iş birliği yaptığı gruplara destek vermiştir. Bu şekilde ABD’ ayaklanmaları yönetmek için sosyal medyayı kullanmıştır.

-Yukarıda verilen örnek 2011 yıllarına ABD’nin sosyal medyayı bir dış politika aracı olarak kullanımında önemli bir örnektir. Yine ABD, Küba’da ki internet kısıtlamalarını delen sosyal paylaşım ağlarının üyelerine siyasi gösteri düzenlemek içinde kullanılabilen kısamesaj servisi kurdu. ZunZuneo, ABD’li  müteahhit Alan Gross’un Küba’da internet erişimini genişletmek için gizlice girişimde bulunmaktan göz altına alınmasının ardından kuruldu.  ZunZuneo ile önce gençlerden oluşan bir izleyici kitlesi yaratılması ardından gençlerin hükümete karşı eylemler için örgütlenmesi amaçlandı. İnternet Küba’da kısıtlı olduğu için proje , Kübalılara daha rahat erişim için cep telefonları üzerine kuruldu. ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı, Pakistan üzerinden 1,6 milyon doları Cayman Adalarında bir şirket üzerinden yönlendirdi, böylece para trafiğini gizlemek istedi.

Y.B

Yorum bırakın